Belgin teyze ile çalıştığım kafede tanıştık. Bizim kafe Kızılay’ın işlek yerlerinden biri olan Konur…
Süper Baba
Mustafa ile tanıştığımızda ikimiz de yirmili yaşlardaydık. O, edebiyat okuyordu, ben ise yazıyordum. Derslerden bunaldığı bir gün bir kafede otururken tanışmıştık. Bana, ne yazdığımı sormuştu, çok iyi hatırlıyorum. O zamanlar bir edebiyat dergisi için yazıyordum. Daha sonra Mustafa da aynı dergi için yazmaya başladı. Ben daha sonra başka şeyler de yazdım tabii ama o, yapmayı istediği şeyi yapmaya devam etti.
Edebiyatla karın mı doyar, diyen ailesinin aksine, okuldaki öğretmenleri onun gerçekten başarılı bir yazar olacağına inanıyordu. Gerçi, yazdıklarını ailesi de beğeniyor, arkadaş toplantılarında, akrabalar arasında Mustafa’dan gururla bahsediyorlardı ya, okul bitsin, gerçek hayatla karşılaşsın, o zaman bizi anlayacak, diye düşünmekten de geri duramıyorlardı.
Son yılında Mustafa artık okulun yıldızı haline gelmişti. Birçok ünlü yazar ondan övgüyle bahsediyordu. Okulun edebiyat kulübünün de gözdesi haline gelmişti. Daha sonra hayat arkadaşı olacak olan, İşletme eğitimi gören Şirin ile de bu kulüpte tanışmışlardı. O gün “Akıl Çağı” üzerine konuşuyorlardı ve Şirin ile karşılıklı bir okuma yapmışlardı. Mustafa, Mathieu olmuş, Şirin de Marcelle rolünü üstlenmişti. Şirin kendini rolüne biraz fazlaca kaptırmış olsa da bu, Mustafa’nın hoşuna gitmişti. Ayrıca Şirin’in duruşundaki bir şey onu, herkesin beklediği şekilde, acımasızca eleştirmesine engel olmuştu. Belki de sırf kendisine yakın olmak için her dediğini onaylayan kızlardan olmayışı hoşuna gitmişti. İlerleyen zamanlarda birkaç kez daha zıtlaşmışlar ve Şirin’in taviz vermez tavrı Mustafa’yı ona iyice bağlamıştı.
Mustafa Şirin’e evlenme teklif ettiğinde ikisi de otuzlu yaşlarına yaklaşmışlardı. Mustafa, oldukça çok okuru olan bir yazar haline gelmişti ama kazancı çok iyi değildi. Şirin’in ailesi pek açık görüşlü bir aile değildi ve kızlarının, zor geçinen bir yazarla evlenmesini istemiyorlardı. Gül gibi mesleğin var, kendine yakışacak birini bul diyorlardı. Fakat Şirin’in taviz vermeyen tabiatı babası üzerinde de etkili olmuştu. Önce babasının Mustafa’yı olduğu haliyle, azimli ve çalışkan bir yazar olarak görmesini ardından da Mustafa’nın onu gerçekten ne kadar çok sevdiğini görmesini sağlamıştı. Her kız babası gibi Şirin’in babası da kızına “hayır” demekte zorlanıyordu ve kendisinin de sevdiği kızla evlenebilmek için ne zorlukları göze aldığını düşününce daha fazla direnememiş, evlenmelerine razı olmuştu. “Peki kızım madem bu kadar çok seviyorsunuz birbirinizi, evlenin ama gözünde tek damla yaş görürsem Mustafa’nın gözünün yaşına bakmam!” demişti babası. İkisinin de gözleri dolmuştu ama belli etmemeye çalışmışlardı.
Evliliklerinin beşinci ayında Şirin hamile olduğunu öğrenmişti ve Şirin’in beklenmeyen hamileliği Mustafa’yı bir bunalımın kıyısına sürüklemişti. Şirin ilk aylarda işine devam edebilse de doktorunun tavsiyesi üzerine işi bırakmak zorunda kalmıştı. Mustafa ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Bazı geceler dışarı çıkıp geç saate kadar eve dönmüyordu. Bir ara bana da küsecek gibi olduysa da “beni gerçekten anlayan bir tek sensin, sana küsemem” diyordu bana. Hesapları beraber yapıyorduk, bolca dertleşiyorduk ama bir türlü işin içinden çıkamıyordu. Bir ara Şirin’e bir veda mektubu yazdı. Ben yazmaması için direndim ama elini de tutamazdım ya! Mustafa’ya mektubu yırtıp attıran babası olmuştu. “Sen doğduğunda ben de baba olmaya hazır değildim. Annenle ben kıt kanaat geçiniyorduk. Seni aldırmayı veya evi terk etmeyi bile düşündüm ama seni kucağıma verdiklerinde dünyam değişti, sanki bana sihirli bir değnek dokundu. Pes edeceksek neden buraya kadar geldik be oğlum! Derdin geçinememek olsun, bir çaresi bulunur.” demişti babası. Torun sahibi olacağını öğrenen fakat damadının da kızının da açık yardımı kabul etmeyeceğini bilen Şirin’in babası da el altından Mustafa’nın babasına destek olmuştu.
Herkesin kendi hayatından sorumlu olduğunu düşünen, babasının desteğini istemeye istemeye kabul edip her seferinde durumlar düzeleceğinde borcunu ödeyeceğini söyleyen Mustafa, oğlu Kemal’i kucağına aldığında içinde bir şeylerin çözüldüğünü hissetti. Babasını anladığını fark etti. Bir yanı hala borcunu ödemeyi istiyor olsa da bir yanı babasına karşı minnettarlıkla doluydu. O günden, babasının vakitsiz ölümüne kadar geçen 1 yılda Mustafa, babasının aslında her zaman ona ne kadar çok destek olduğunu, esas ödemesi gereken borcun maddi değil, manevi borç olduğunu fark etmişti. Gençliğinin verdiği asilikle hafızasından silinen anılarında babası onun yazarlığını destekliyordu. Babasının son sözleri “borcun ödendi oğlum” olmuştu. O gün Mustafa’nın boynuna sarılıp ağladığı kişi ise Şirin’in babası olmuştu.
Şimdi Mustafa 40 yaşına merdiven dayadı. Birlikte nice zorluklar atlattık ama asla pes etmedi. Ne zaman gücü tükenecek gibi olsa, babasının yıllar önce söylediği o sözleri hatırladı. Şimdi, oğlu Kemal’in eğitimi için açtırdığı banka hesabıyla ilgili imzaları atarken ben yine gömleğinin cebindeyim. Göğsümdeki büyük S harfi belki bir süper kahramana ait değil ama süper babaların ömür boyu yanında olmak da kolay değil. Hem süper kahraman olmak için olağanüstü güçlere sahip olmak gerekmiyor! Babaları süper olan erkek çocukları da süper baba oluyor.
*Bu içerik marka elçimiz Emre Demirel tarafından kaleme alınmıştır