Belgin teyze ile çalıştığım kafede tanıştık. Bizim kafe Kızılay’ın işlek yerlerinden biri olan Konur…
Onun Günü
Kapıyı açan anahtarların şıngırtısı duyuldu, bir duraklamanın ardından kapının çarpılışı boş evde yankılandı. Genç kadın yorgunlukla anahtarlığını girişteki vestiyere astı ve etrafı dağıtmayı bir an bile umursamadan ceketini vücudundan sıyırarak yere bıraktı. Oldukça yorgundu ve bir an önce yatağına girip uyumak istiyordu ama öncelikle karnını doyurması gerekiyordu. Masa başı çalıştığı bir işi olsa da iş yükü ağırdı ve geç saatlere kadar çalışması gerekliydi.
İç çekerek topuklu ayakkabılarını da bir kenara attıktan sonra hızla üzerini değiştirdi ve ev terliklerini ayağına geçirdi. İşte şimdi evde olduğunu hissediyordu.
Ayaklarını sürüyerek mutfağa ilerledi. Gördüğü manzara onu şaşkınlığa uğratmıştı. Bulaşıkları ve türlü dağınıklıklarının tamamı toplanmıştı. Doğru ya, annesinin bugün kendisine uğrayacağını tamamıyla unutmuştu. Anne-kız gecesi yapıp uzun zaman sonra birlikte zaman geçireceklerdi. Fakat bunu tamamen unutmuştu. Evdeki sessizliğe bakılırsa da annesi çoktan gitmiş gibiydi. Gitmeden önce de kızının evini toparlamayı unutmamıştı.
Genç kadın iç çekti ve alnını ovaladı. Yarın vakti olduğunda annesini arayacak ve en azından yarım ağız da olsa bir özür dileyecekti. Annesi, ne kadar meşgul olduğunu biliyordu. Bir kereliğine onu mazur görebilirdi.
Buzdolabına adımladı, dolapta yenilebilecek herhangi bir şeyler bulma umudu vardı içinde. Annesi eve gelip ortalığı toparladığına göre yemek de yapmış olabilirdi. Dürüst olmak gerekirse annesinin yemeklerini de özlemişti.
Tam buzdolabını açmak üzereyken kapağa mıknatısla sabitlenmiş olan kağıdı fark etti. Annesinin zarif el yazısını hemen tanımıştı. Annesi kelimelerin gücünü asla azımsamazdı. Yazdıklarına dikkat eder, en ufak bir not bile bırakacak olsa herhangi bir tükenmez kullanmayı reddeder ve her zaman yanında taşıdığı dolmakalemini kullanırdı. Genç kadın, kendisini bildi bileli annesi bu kalemi kullanırdı. Ona ne kadar özendiğini, hatta kıskandığını hatırlıyordu.
Kağıdı dolaptan ayırdı okumak için salona geçti. Yemek yemeyi tamamen unutmuştu, annesinin ne yazdığını öğrenmek istiyordu. Kendini bir koltuğa attı ve okumaya başladı.
Sevgili kızım,
Anlaştığımız saatte kendi evinde olmadığına göre ve telefonlarımı da açmadığına göre her zamanki gibi işte olduğunu ve kendini çalışmaya kaptırdığını fark ederek sana bu notu bırakıyorum. Bu akşamı birlikte geçirecektik fakat anlaşılan benim güzel ama işkolik kızım bana verdiği sözü unuttu. Sorun değil, zaten bu notu sana bırakmamın sebebi de sana anne azarı çekmek değil. Güzel kızım, bugün hem senin doğum günün hem de seni doğurduğum için bana verilen o kutsal ünvanın kutlanma günü. Böyle özel bir günü birlikte geçirmekten daha iyi bir hediye olabilir miydi bana? Bunu okurken telaşla telefonuna uzanıp beni aramaya çalışacağını biliyorum ama saat hem çok geç oldu hem de büyük ihtimalle telefonunun şarjı yok. Benim hediyemi geçelim, önemli olan senin doğum günün için bıraktığım hediyem. Henüz onu göremedin değil mi? Benim dalgın kızım, mutfak masasının üzerindeki hediye kutusunu bile fark edememiş. Hadi, şimdi git ve hediyeni aç. Seni seviyorum güzel kızım. Senin doğum günün, benim anneler günüm kutlu olsun!
Ah, bu arada, gecikmiş hediyemi yarın istiyorum. Yarın bize geliyorsun ve geciken anne-kız günümüzü gerçekleştiriyoruz, tamam mı?
Genç kadın şaşkındı; anneler gününü, kendi doğum gününü unutmuştu. Neler hissedeceğini bilemiyordu, uyuşmuş gibiydi. Bir robot gibi yerinden kalktı ve tekrardan mutfağa yürüdü. Yemekler önemli değildi. Annesinin kendine ne bıraktığını öğrenmek istiyordu.
Mutfak masasına yaklaştığında, masanın üzerinde daha önce fark etmediği küçük boyutta bir kutu gördü. Yüzük ya da takı kutusu olacak kadar küçük değildi ama içinde boyutu büyük bir hediyenin olmadığı da belliydi. Kutu annesinin hediye kaplamak için kullandığı klasik kaplama kağıdına sarılıydı.
Uzun parmakları sabırsızca kağıdı yırttı, altındaki kutuyu ortaya çıkardı. Siyah kutunun üzerinde gümüş harflerle ‘scrikss’ yazıyordu.
Annesinin kullandığı o güzel dolma kalemin markasıydı bu. Mat ve deri görünümlü siyah, sert kutunun içinde ne olduğunu biliyordu. Annesi ona bir kalem almıştı.
Kutuyu artan kalp çarpışıyla yavaşça araladı ve kutudaki kalemin güzelliği gözler önüne serildi. Kutunun içindeki dolma kalem annesininkinin aynısıydı. Tek farkı kendi kaleminin biraz daha yeni görünüyor olmasıydı. Kalemin ömür boyu garantili olduğunu kendisine hatırlatan kartı kenara koyduktan sonra kalemi eline aldı. Kalemin dengesi nefisti. Yazı pozisyonuna geçtiğinde elde keyif veren bir ağırlık bırakıyordu.
Genç kadın iç çekti ve kalemi özenle kutusuna geri koydu. Kullanmaya kıyamayacağı, değerli bir hediye vermişti annesi ona. Vicdanı ağırlaşmıştı, kalbi yanıyordu. Güzel annesini bu özel günde hayal kırıklığına uğratmıştı.
Kutuyu aldı ve göğsüne bastırarak gözlerini kapattı. Yarın annesinden ciddi bir şekilde özür dilemesi gerekiyordu.
*Hikaye Marka Elçimiz Reyya Pul tarafından kaleme alınmıştır…