Belgin teyze ile çalıştığım kafede tanıştık. Bizim kafe Kızılay’ın işlek yerlerinden biri olan Konur…
İhtiyarın Bir Genç Adam Olarak Portresi
İhtiyar ile Etimesgut’ta bir kırtasiyede tanıştık. Yılların getirdiği olgunluk, haline tavrına sinmişti. Fakat yanlış anlaşılmasın öyle aksırıklı tıksırıklı, içi geçmiş biri de değildi. İçinin bir bahar gününün tazeliğini taşıdığı yemyeşil kıyafetinden belliydi. Doğrusu, bu kıyafeti giyebilmek de onun gibi taşıyabilmek de yıllara meydan okuyan bir gençlik ateşinden kaynaklansa gerekti.
İyi de, o zaman neden “ihtiyar” peki, diye soruyorsunuz. Arz edeyim. Saygıdan efendim, saygıdan… Seksenlerin ortalarında sahibi ilkokul öğrencisi iken, onun güzel yazı defterine eğik harfler kondururdu. Doksanlarda ortaokula giderken “yıllık ödev”lerini yazardı. Sonrasında lisede, birlikte bolca aşk mektubu ürettiler. İki binler ikisini de üniversiteye taşıdı.
Fakat gençliklerini, heyecanlarını, tutkularını hiç kaybetmeden sevimli biçimde büyüdüler. Büyümek ikisinden de pek çok şey götürmedi: Sahibinin şakaklarındaki bir kaç beyaz saç ile Scrikss 85’in ucundaki, otuz yılın bıraktığı bir iki lekeyi saymazsak. Maşallah her ikisi de taş gibi duruyorlar. Hatta ihtiyar 85’in hafızası, sahibininkinden bile iyi işliyor. Geçenlerde lisede beraberce yazmış oldukları, şu aşağıdaki her tarafı aşk kokan mektubu hatırladı. Sahibi, Orhan Veli’nin “Aşk Resmigeçidi” şiirinde olduğu gibi biraz duygulandı, biraz utandı.
“ Sevgili Handan, baştaki o sevgilinin sonuna bir m harfi ekleyip, sevgilim Handan yazmayı çok isterdim. Keşke olsa. Neden olmayacak onu biliyorum. Bana sanki biraz Sibel’in etkisinde kalıyormuşsun gibi geliyor. Tamam Tekin benim yakın arkadaşım ama ben mi dedim Tekin’e Sibel’den ayrıl diye. Sonra iki gözüm önüme aksın ki Hülya ile Tekin’i tanıştıran ben değilim. Tekin zaten Hülya’yı her gördüğünde “Gir kanıma, yetti canıma” diye başlardı. Sibel’den ayrılınca da her gün 10-A’nın kapısında bekledi. Vallahi bilmiyorum Aslıhan’a mı söyledi yoksa kendi mi gidip konuştu Hülya ile.
Sibel boş yere bana düşman olduğu gibi seninle olan aşkımızı da istemiyor. Ben Sibel’e ne yaptım? Seni deli gibi seviyorum, ne kabahatim var da anlamadan dinlemeden seni bana karşı dolduruyor. Tekin ile sevgililerken, “Sen çok değerli, çok iyi insansın. Kız arkadaşlarımdan daha yakınsın.” diyordu. Şimdi arkamdan atıp tutuyor. Sen şimdi Sibel’in samimiyetine ne kadar güvenirsin?
Benim liseye başladığımızdan beri sevdiğim sensin, hiç kimseye bakmadım bugüne kadar. Allah canımı alsın ki bakmadım. Her gece yatağa yatınca gözümün önüne saçların, gözlerin, yüzün geliyor. Cumartesi pazar günleri sıkıntıdan yatamıyorum, okula gelmek seni görmek istiyorum. Hatta geçen hafta cumartesi sizin mahallede bisikletle dört tur attım. Sizin balkona baktım belki çıkarsın diye, göremedim seni. Sana anlatamadıklarımı kağıtlara döküyorum, kalemim bana dert ortağı oldu. Mürekkebini göz yaşlarım say. İşte bu, o gün eve gelince yazdığım şiir:
Kapalı kapılar kilitli pencereler
Oysa benim tüm kapılarım ve pencerelerim açık
Kapalı kapılar ardındaki periyi bekler
Peri bir kez camdan görünse
Bir kez yüreğinin kapılarını açsa
İşte bu dünyalara değer.
Biliyorum bana karşı kayıtsız değilsin. Kalbinde başka birinin olduğunu düşünsem sana mektup yazmazdım. Canımı acıtsa da aşka karşı saygılıyım ben. Fakat senin kalbin benim benimki senin. O zaman neden mutlu olmayalım. Seni çok ama çok, on yüz bin milyon seviyorum.”
Nasıl, ikisi de çok yetenekli değil mi. Scrikss 85 maşallah kalem değil kılıç, sahibi de şövalye. İkisi beraber Handan’ın kalbine hücum ediyorlar.
**Bu içerik marka elçimiz Hasan Hüseyin Bahadır tarafından kaleme alınmıştır.