Skip to content

Bir Taşınma Öyküsü

“Cereen! Hadi kızım toparlan. Birazdan gelir nakliyeciler. Nerde bu?”

“Geliyorum anne!”

“Hadi çabuk ol Ceren, annen geliyor.” dedi Ömer. Ceren kalemini hızlandırdı, kaşlarını çatmış, tüm dikkati ile deftere son notunu düşmek üzereydi ki “Yine kırıldı!” diye bağırdı. Tam o sırada annesi Ebru Hanım içeri girdi; önce etrafa saçılmış fotoğraflara, sonra da karnı burnunda bir halde yere kolilerin arasına oturmuş kızına baktı.

Tek kaşını kaldırarak damadı Ömer’e baktı. “Ömercim, Cereni ve kolileri sana emanet ettim sanıyordum.”
Ömer yakalanmış suçlu bir çocuk gibi gözlerini açtı, “Ebru annecim engel olamadım, kızının ne kadar inatçı olduğunu bilirsin.”
“Hey, hala buradayım!” dedi Ceren. Hala kırılmış kaleminin ucuyla uğraşıyordu.
Ebru Hanım dizlerini tutarak eğildi, yavaşça yere bıraktı kendini. Kızının elini açtı, saklamaya çalıştığı kalemi aldı “Ömercim biliyor musun, bu Ceren ilkokulda da böyleydi…” diye tam lafa başladı ki “Anne yine mi aynı hikaye?” diye araya girdi Ceren. Ebru Hanım gözlüğünün üzerinden baktı ve elindeki kalemi çevirerek lafına devam etti “İlkokul bire yeni başlamış, çok hevesli okula. Ama bir sorunumuz var, sürekli kalemlerine bir şey oluyor. İlk hafta kaybetti. İkinci hafta içindeki yayını bozdu. Üçüncü hafta kırdı. Küçücük çocuk yahu! Ama bir şekilde kırmış, neyse can sağlığı. Ama artık üçüncüyü de kırdığını bize de söyleyemiyor, korkuyorum yavrum. Sonra odama gel sen, masamda da bir kalemim var-”
“Annemin kıymetlisi.” diye lafa girdi Ceren. “O kalemine hiç toz kondurmaz.” dedi gülerek.
“Aa napayım çocuğum,” dedi Ebru Hanım. “İlk maaşımla aldığım Scrikss kalemimdir o benim, o gün bugündür de kullanırım.” “Neyse” diye lafa devam etti. “Ceren son kalemi de hakkın rahmetine kavuşturunca benim odama girmiş, kalemimi bulmuş, atmış cebe gitmiş okula. İlkin fark etmedim. Daha sonra aradım ama yok! Yer yarıldı içine girdi sanki.”
“Ben de bu sırada kalemi bozdum diye ağlıyorum.” dedi Ceren.
“Nasıl yani? Anneninkini de mi?” diye sordu Ömer. “Evet” dedi Ceren. “En azından öyle sanıyordum. Meğerse mürekkebi bitmiş.”
“Neden sonra salya sümük getirdi.” dedi Ebru Hanım. “Bir şey olmamıştı kaleme, ama sabıkalı ya bu mevzudan, ödü kopmuş kızacağım diye. Dayanıklı da bir kalem ama zarar görse bile senden kıymetli mi ki kızım.” dedi ve Ceren’in alnına bir öpücük kondurdu Ebru Hanım. “Ama yine de yıllar insandan bir şey değiştirmiyor demek ki.” diye gülümsedi ve kızının biraz önce bozduğu kalemi ona geri uzattı. “Bitmedi mi yazılar?” diye sordu.
“Henüz değil, ama az kaldı. Kızım doğmadan kendi çocukluğumu, sizi, büyüdüğüm mahalleyi, babasıyla nasıl tanıştığımızı hep kaydetmek istiyordum, biliyorsun. Ona bir anı defteri gibi olsun, ailemizi anlatan. Bu ev bebek için küçük artık, taşınıyoruz ama burada geçen anıları buradayken yazmak istiyorum. Fakat yine olan oldu.” dedi umutsuzca kırık kaleme bakarak.
Annesi kızına baktı, hevesini kırmak istemiyordu, “Çok güzel düşünülmüş bir fikir ama biraz geçe kalmadı mı sence de? Yani nakliyeciler geldi gelecek.”
Ceren kızgın bir sesle “Hem 8 aylık hamile olup hem de yeni bir eve taşınıp hem de anı defteri tutmak pek de kolay bir iş değil.” diye sitem etti.
“Sizin benimle burada yaşamanıza itirazım yoktu ki çocuklar. Gitmeniz şart değil.” dedi Ebru Hanım.
“Annem ben seni bırakmak ister miyim? Ama şimdi bile zor sığıyoruz, bebek gelince nasıl olur? Hem yeni ev işyerlerimize de daha yakın olacak.”
“Tamam, tamam biliyorum, benimki de söz işte.” dedi Ebru Hanım gülümseyerek. Ardından yerde duran bir fotoğrafa uzandı. Arkasını çevirdi, tarih ve yer yazılmıştı ince bir biçimde. Duygulandığı her halinden belliydi.
“Yoksa aynı meşhur kalemle mi yazıldı bu yazılar?” dedi Ömer. “Öyle ya,” dedi Feride Hanım. “Çok severdik fotoğraf çekmeyi. Nereye gitsek taşırdık makinemizi yanımızda, insan unutur ya, ama yazı unutmaz. Basıldığı gibi de hemencecik not düşerdim arkalarına. Burada yeni doğmuştun, bunu da mı koyacaksın yoksa?” diye sordu kızına.
“Anlamlı olur diye düşündüm.” dedi Ceren.
“Olur tabii ya.” dedi Ebru Hanım. Sessizlik birden çöktü odaya. Birazdan taşınacaktı tüm bu eşyalar, ve hiç yaşanmamış gibi kalacaktı ev, hiç yaşanmamış gibi kalacaktı oda. Fotoğraflar ve yazılardan başka.
Yüzüklü parmaklarıyla fotoğrafları bir bir çevirdi Ebru Hanım. “Bu yaz birden uzamıştın.” dedi geçmişte kalmış bir anı göstererek. Ceren fotoğrafa baktı, yavaşça gülümsedi. “Biliyor musun annem, kardeşimle bizim duvarda boyumuzu ölçer, o kalemiyle de hep işaretlerdi.” dedi Ömer’e. “Kardeşimle de bir yaşa kadar boylarımız aynıydı, sürekli yarışırdık kim uzun diye.” dedi dolu dolu gözlerle.
“Biliyor musun, o duvardaki izleri hiç silmedim.” dedi Ebru Hanım.
Ceren çok şaşırmıştı. “Nasıl yani? E koskoca gardırop var önünde?”
Ceren’in şaşkınlığına şen bir kahkaha attı Ebru Hanım. “Zaten gardırop çekmedim demedim, boyatmadım dedim. Şu işler bitsin, tekrar uğradığınızda gösteririm.”
“Anne, inan ne kadar duygulandım anlatamam. Bilmiyorum belki de hormonlardan. Ama görmek için sabırsızlanıyorum.” dedi.  Sonra gözü tekrar elindeki kırık kaleme ve deftere takıldı. Başını kaldırdı usulca, gözleri buğuluydu. “Umarım senin kadar iyi bir anne olabilirim.” dedi. “Sen her anımızı sakladın. Fotoğraflar, yazılar, aldığın küçük notlar. Bu konuda senin kadar iyi değilim. Ama olmaya çalışıyorum anne.” dedi defterini göstererek.
Annesi gülümsedi. Çantasını açtı, içinden bir kutu çıkardı. Kızının ellerini tuttu, avucuna bıraktı kutuyu. Ömer de Ceren de beklemiyordu bunu. “Bu nedir?” dedi Ceren. “Açsana” dedi annesi.
Ceren kutunun kapağını kaldırdı, annesinin gözü gibi sakladığı, bütün çocukluğuna şahit kalem orada duruyordu. “Anne” dedi şaşkınlıkla “Bunu bana veremezsin.”
Ebru Hanım gülümsedi. “Kime vereyim?” diye sordu.
“Anne eşyaları düzgün kullanamıyorum, biliyorsun. Buna da bir şey olursa çok üzülürüm.” dedi.
“İnan bana Ceren, bu kalemi de bozma şansın yok. Yıllarıma şahit oldu, hala sapa sağlam. Hem sen değil miydin anılarından bir miras bırakmak isteyen kızına? Bu kalem senin her şeyine şahitlik etti. Yeri geldi fotoğrafın arkasına tarih düştü, yeri geldi ödevlerine yardım etti, yeri geldi en sevdiğin kekin tarifini yazdı kağıda, yeri geldi okulundan gelen ceza kağıdını imzaladı. Her anımıza şahit. Al defterini bundan sonra bununla tamamla, belki sen de bir gün kendi kızına verirsin. Biraz erken olacak ama anneler günün kutlu olsun canım kızım.” dedi. Son cümleyi kurarken sesi titremişti. Cerenin dolu dolu olan gözleri artık gözyaşına dönüştü. Gözyaşları kucağına düşerken annesine sarıldı, “Aldığım en anlamlı hediye annecim, çok teşekkür ederim. Senin de anneler günün kutlu olsun.” dedi. Ebru Hanım “Ben zaten bu yıl en güzel hediyemi alıyorum sen merak etme.” dedi.
Tam o sırada aşağıdan zil çalındı. Ömer camdan evin önüne gelmiş büyük kamyona baktı. “Hanımlar, sizi bölmek istemem, ama artık gitme vakti.” dedi. Ebru Hanım ve Ceren gözleri yaşlı, gülümseyerek ayrıldılar birbirlerinden. Cerenin kalkmasına yardım ettiler, Ebru Hanım yerde kalan son fotoğrafları da kutularına koydu. Ömer adamlara kapıyı açtı, bir bir taşındı eşyalar, eşyalarla birlikte evden eksildi anılar.
Her şey tamam olunca Ömer’le arabaya bindiler. Eski evine son bir kez bakarken, camdan uzanıp bir çocuk gibi annesinin elini tuttu Ceren. Öyle ya, annesinin yanında hep çocuktur insan.  Gözleri dolu, gülümsedi annesi. Diğer eli sıkıca tuttuğu kaleminde, Ceren de gülümsedi ona. Motor gürüldeyerek ayrılık vaktinin geldiğini söylerken el sallaştılar. Sevdiklerimizi olmasa da onlardan bir parça da gelirdi bizimle bazen, bu da öyle bir andı. Ebru Hanım ufukta küçülürken, yeni evlerine doğru yol aldılar.

 

*Hikaye Marka Elçimiz Cemre İrem Ünlü tarafından kaleme alınmıştır…

Back To Top
Ara