Skip to content

                                                            BİR 33 GÜZELLEMESİ

 

Scrikss 33’ler alem kalemlerdir. Ataları 17’ler ile birlikte bir devrin insanlarının hayatlarını yazmışlardır. Hâlihazırda yazmaya da devam etmektedirler.  Tükenmezleri nice doktor reçetesi, avukat dilekçesi, kira sözleşmesi, vize kâğıdı, alışveriş listesi yazmıştır. Dolmaları ise okuyup yazan nice insanın cebini, masasını şenlendirmiştir. Bu kadar sevilmelerinin altında yalnız yazmak için tasarlanmaları, mütevazi görünmelerine rağmen görevlerini en iyi şekilde yapmaları yatıyor olabilir mi? İnsan yaldızlı, yıldızlı başka kalemlere iç geçirir, edinir de. Velakin nasıl olursa olur yazının başına oturunca 33’ünü bulup alır eline. Saatlerce yazılabilir 33 ile hiçbir eziyetini görmezsiniz. Elinizi yormaz, terleyen parmaklarınızın arasından kaymaz, kâğıda istediğiniz ıslaklıkla bırakır mürekkebini.

Bay Walter Benjamin’i tanırsınız, mütereddit bir adamdır, epey evhamlı biri. Şöyle önerileri vardır yazanlara, yazmayı arzulayanlara:

  • “Rastgele yazı malzemeleri kullanmaktan kaçın. Belli kâğıtlar, kalem uçları, mürekkeplere karşı kılı kırk yaran bir bağlılık son derece yararlıdır. Bu araçların lüksü aranmayabilir ama bolluğu zaruridir.
  • Hiçbir düşüncenin tebdili kıyafet geçmesine izin verme ve not defterini emniyetin yabancı uyrukluların kayıtlarında gösterdiği kesinlikle tut.”*

Bunlar yazma konusunda dikkatli birinin öğütleridir. Kalem ile kâğıtla araları sıkı olanlar, Bay Benjamin’in ne kadar haklı olduğunu bilirler. İnsan alıştığı kalemini eline almadan, alıştığı kâğıdı önüne koymadan kolay biçimde yazmaya başlayamaz. Rastgele yazı malzemesi düşünceye değil kâğıda, kaleme odaklanmanıza neden olur. Kalem yazıyı yazanın parmağı kadar rahat biçimde işlemiyorsa sonuç felakettir. İşte bu yüzdendir masada 33’lerimi arayışım. Çünkü ben ona alışkınımdır, o bana. Ne şekilde tutarsam yazmayacağını bilirim. Zaten ülfetimiz epey bir zamandan beri sürdüğü için benim tutuş biçimime alışıktır ucu. Kâğıda dokununca düşüncelerimi kolayca bırakıverir.

Evet tam da Benjamin’in dediği gibi, lüks değildir 33’ler. Her dolma kalem sever kolayca ulaşabilir onlara ve bolluğu keseye zarar vermez. Şu halde bolluk zaruretini en iyi karşılayan kalemdir diyebiliriz ona. Peki, şu hiçbir düşüncenin tebdili kıyafet geçmesine izin vermeme meselesi nedir? En az yazı malzemesi kadar önemli bir husustur o da. Zira, akıl defter değildir diye boşuna söylememişler. İnsanın zihninde düşünceler yarış alanındaki atlar gibi koşarlar. Yakalarsanız kalırlar, yakalamazsanız yel olurlar.

Öyleyse insanın kalemine defterine ne vakit ihtiyacının olacağı belli olmaz. Mesela gece bir rüya gördün. Halim selim bir adam olan ilkokul öğretmenin sizin eve gelmiş. Diyor ki, “Seni yanlışlıkla mezun etmişiz ilkokuldan. Yeniden ilkokula dönmen gerekiyor, bitirmek için.” Neye uğradığını şaşırıyorsun, koşup içerden üniversite diplomanı getiriyorsun, “Ben üniversiteyi bitirdim nasıl olur?” falan filan diyorsun ama öğretmenin ısrarlı. Sonunda o kocaman halinle ilkokul sıralarında çocukların arasında oturduğunu görüyorsun. Sızlanarak uyanıyorsun ki rüyaymış, bereket versin. Şimdi bu rüya da ne ola ki? Hani az biraz Freud’u falan duyduysan bilinç altımda neler oluyor acaba diye düşünüyorsun. Sabahı beklersen kaydetmek için muhtemelen uçup gittiğinden hatırlayamayacaksın.

Bay Benjamin’in sözünü hatırla, ne diyordu; “not defterini emniyetin yabancı uyrukluların kayıtlarında gösterdiği kesinlikle tut.”  İşte tam bu sırada komodinin çekmecesindeki 33 kaleminle, not defterine ulaşmak, kaydı bütün detayları tutmak, gönül ferahlığı ile uyku çekmek için gereklidir.

Fakat insanın zihni sadece evde değil dışarıda da faaldir. Öyleyse kalemi, defteri üzerinde taşımak gerekir. Hafifçedir 33, varlığı ve yokluğu belli bile olmaz gömleğinin cebinde. Pazar yerindesin söz gelimi elin kolu dolu torbalarla. Karşı taraftan kamburu çıkmış bir amca geliyor, ağır bir küfe var sırtında, içi zerzevat dolu. Alnından burnuna doğru ter akıyor ama küfeyi büyük bir mutlulukla taşıyor. Eve ekmek parası götürüyor olmanın mutluluğu altında, kamburunu biraz daha yassılaştıran küfenin ağırlığını unutuyor. Bir hikâye yazmak istiyorsun hakkında. Eve kadar beklersen, biraz sonra yola çıktığında amcayı da küfeyi de bir daha hiç hatırlamamak üzere unutabilirsin. Torbalarını bir kenara bırakıyorsun, cebinden 33 dolma kalemini ve not defterini çıkarıyorsun. Önce kamburundan başlıyorsun amcayı yazmaya: “Höyüğe benzeyen kamburu, küfenin altında hafifçe düzleşmişti.”

Güzeldir 33’ler, hem de çok güzeldirler…

*Murat Gülsoy, (2017),  Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık, Can Yayınları, syf.270.

 

  • Bu içerik Marka Elçimiz Hasan Hüseyin Bahadır tarafından kaleme alınmıştır…
Back To Top
Ara