Skip to content

Katip Evde Ne Yapar?

Hakim burnunun üzerine düşmüş gözlüğünü düzeltip geriye yaslandıktan sonra sordu:

-Ne iş yaparsın?

-Kâtibim efendim.

-Ooo, öyle mi? Pek memnun oldum beyefendi,  bendeniz de hakimim! Dalga mı geçiyorsun kardeşim mahkemedesin, kendine gel. Ne kâtibi, nerede kâtipsin? Fabrikada mı, adliyede mi, noterde mi, bankada mı?

-Ha, anlaşıldı, siz de gerçeği değil görüneni istiyorsunuz. Arz edeyim o halde. Efendim, yirmi beş yıl kadar bir fabrikada kâtiplik yaptım. Bu süre zarfında hep kendimle ilgili olmayan şeyler yazdım. Özlük dosyaları, sicil defterleri, ambar tesellüm fişleri, ibranameler, irsaliyeler, faturalar, patronun oğlunun kompozisyon ödevleri, yenge hanımın ihtiyaç listeleri… Yirmi beş yıl sonra sen artık gelme, emekli oldun dediler. O güne kadar gidecek bir yerim vardı, orası da elden gidince eşekten düşmüş karpuza döndüm. Fakat efendi babacığım, kul sıkışmayınca Hızır yetişmezmiş. Düşünürken dedim ki kendi kendime “Yahu adam senin elinden yazmaktan başka bir iş gelir mi? Bunca yıl yazmadın mı? Bundan sonra da yazarsın. Fakat kendine dair yazarsın.”

-Eeee, dedi hakim.

-Şimdi her sabah kalkınca ilk iş, gece gördüğüm bir rüya varsa onu yazarım. Üç tane defteri doldurdum. Görseniz ne rüyalar, ne rüyalar… Vallahi defter burada olsa okuturdum, karnınız yırtılırdı, katılırdınız gülmekten. Tabi insan her gece rüya görmüyor, görse bile hatırlamıyor. Durum böyleyse anneme mektup yazarım. Gerçi o bana cevap veremez, başka bir diyarda şimdi ama olsun. Evimizin önündeki küçük bahçemize kırmızı gül fidanı dikmişti. Pek severdi gülünü de bahçesine de. Şimdi bahçe ne halde, bilmek hakkı değil mi? Annem, Kızıloğlan adını vermişti güle. Geçen sabah baktım Kızıloğlan güllerini açmış ama pek tadı yok. Yaprakları solgun, sanki sigara içen adamların yüzleri gibi. Annem ile Kızıloğlan pek iyi anlaşırlardı, derdini bilse bilse annem bilir. Ben de anneme yazdım, anlattım durumu, sordum Kızıloğlan’a ilaç vereyim mi, diye. Bitlenmiş çünkü kerata, ondan dolayı keyfi kaçmış olabilir.

Öğle yemeğinden sonra kahvemi içerken Kemal Tahir’e yazarım. Bir okurun, okuduğu roman hakkında daha fazlasını bilmek hakkıdır değil mi? Sağ olsun hiç kızmaz Kemal abi. Yahu abiciğim, ben bu Yorgun Savaşçı’daki Cehennem Yüzbaşı Cemil’i pek sevdim. Yiğit bir adam. Fakat ona yakıştıramadığım bir davranışı var. Şimdi Cemil eskiden beri teyzesinin kızı Neriman’ı seviyorsa, arkadaşı Nazmi ile evlenmesine göz yummaması gerekmez miydi? Yok, diyelim ki sonradan gönlü düştü Neriman’a. Önce nikâhını kıyması gerekmez miydi? Hem arkadaşının karısı he de teyzesinin kızı olan kadını hamile bıraktıktan sonra evlenmesini kendisine yakıştıramadım. Ama ne demişler yiğidi öldür hakkını yeme. Mangal gibi de yüreği varmış adamın. Öyle her babayiğidin harcı değil, her şeyi geride bırakıp, memleket kurtaracağım diye maceraya atılmak. Bak bitirmeden şunu da yazayım, bu Doktor Münir var ya, pek oturaklı bir adam. Babam da böyleydi rahmetli, her şeyi enine boyuna hesap eder ne yapacaksa ondan sonra yapardı. Hani on düşünür, bir yapar derler ya öyle bir adam. Onu bunu yazarken sana teşekkür etmeyi unuttum. Ne güzel anlatmışsın, bal damlıyor ağzından Kemal abiciğim.

Bazı akşamlar da düşünürüm babama da yazayım diye. Sıkıntıya girer şimdi rahmetli, ne diyeceğim ben bu oğlana kaygısına kalır. Kafasını kaşıyıp durmasın diye vaz geçerim. Anlayacağın işte böyle efendi babacığım, kâtibim ben. Ya yazmayı bilmeseydim, ya kâtip olmasaydım? Allah vermesi! Evden gayrı bir dünyam da yok, ortadan ikiye ayrılırdım sıkıntıdan zahir.

-Bitti mi, diye sordu hakim.

-Bitti.

-Yaz kızım, mesleği, kâtip.

Cebinden mendilini çıkarıp alnına biriken teri sildikten sonra kâtibe dönüp sordu hakim?

-Haftaya emekliyim kâtip efendi, nereye gideceğim diye uykularım kaçıyor. Eve nasıl dönülür, bana öğretebilir misin?

-Ne demek efendi babacığım, sen hiç üzme tatlı canını. Zaten gerekli olan her şeye sahipsin. Görüyorum ki, gömleğinin cebinde takılı duran tükenmez kalem Scrikss. Eee, okuma yazma da biliyorsun. Bundan sonrası kolay. Akşam eve giderken biraz kâğıt, defter falan al kendine. Sonra eve varır varmaz o Scrikss’i cebinden çıkar. Şimdi diyeceksin ki ne yazayım. Hiç mühim değil efendi babacığım. Mesela, arzu edersen beni yaz. Kâtibin davasına sen bakmışsın anlat derseler ne yazardın? Yazarken korkma Scrikss yardımcı olur sana, ehlidir işinin, yağ gibi kayar defterin üstünde. Sonra görürsün ki pek tatlıdır bu yazma işi. Adamın eli kaleme, gözü kâğıda, söylemesi ayıptır bir yeri sandalyeye alışır. Sandalyeye alıştın mı, bitti gitti bu iş efendi babacığım. Artık ev cennet-i âlâdan bir köşe olur.

Bu içerik marka elçimiz Hasan Hüseyin Bahadır tarafından kaleme alınmıştır.

Back To Top
Ara