Skip to content

Annem

-Hocam, dördüncü defadır düzeltiyorsunuz bu tezi. Her defasında dolma kaleminizle bir sürü açıklamalar yazıyorsunuz sayfa kenarlarına. Geçe gün açıklamayı yazarken kaleminizin mürekkebi bitti, kalkıp dolaptan şişeyi alıp doldurdunuz, kalemin ucunu silip devam ettiniz. Çok özür dilerim, affınıza sığınarak bir şey söylemek istiyorum. İki yıldır bu bölümdeyim, geldiğimden beri asistanınızım ve sizin yarı yaşınızdayım. Fakat şu sizdeki sabrın yarısı yok bende. Nasıl oluyor da bu kadar sabırlı olabiliyorsunuz?

 Ayşen Hoca, tezden başını kaldırıp, dolma kaleminin kapağını vidalayıp gülümsedi Aslı’ya. Gülümseme çok kısa sürdü yalnız. Yüzü birden alevlendi sanki, göz pınarlarına biriken birkaç damla yaş aşağıya süzüldü. Gözlüğünü çıkarıp, gözlerini sildi.

 -Hocam, ileri mi gittim? Ukalalığımı bağışlayın lütfen, sizi üzmek için söylemedim.

 -Üzmedin ki beni Aslı, gel kızım otur bak şuraya.

 Aslı oturduktan sonra, Ayşen Hoca duvardaki resmi gösterdi. Bir kadın, kıvırcık saçlı, orta yaşlarda bu resim çekildiğinde. Devlet dairesi resmin çekildiği yer belli, kadının önündeki masada Scrikss’in masa kalemlerinden var. Masanın üzerinde açık defterler. Masa kaleminin biri yerinde değil açık defterin üzerine bırakılmış. Belki ki onunla bir şeyler yazıyor kadın deftere. Gülümsemiş kadın fotoğraf makinesine, dervişçe bir gülümseme…

 -Makbule, dedi Ayşen Hoca. Annem benim, iktisat fakültesi okumuştu, muhasebe müdürüydü devlet dairesinde. Bir insanın birden fazla kişi olabileceğini ilk defa anneme bakarak öğrendim ben. Okuldan çıkınca bazen buraya, iş yerine giderdim. Tam bir demir leydiydi iş yerinde. “Faturaları işlediniz mi?”, “Bankaya gidilecekti ne oldu?”, “Defteri getirir misiniz, kontrol edelim.” Etrafındakilerin ondan çekindiklerini anlardım. İşte şu resimde gördüğün Scrikss masa kalemlerinin birini çıkarıp öbürünü takar sürekli o kara defterlere bir şeyler yazardı. Kalemlerin bazen yazmadığı olur çekmecesinden kendi dolma kalemini çıkarır devam ederdi. Akşam eve gelince o kadın gider yerini munis, şefkatli biri alırdı. Çok sabırsız bir kızdım ben, tez canlı, evecen. Ortaokulda öğretmenimiz okulun duvar gazetesi için bir ödev verdi bana. Sabır konusunda bir kompozisyon yazacaktım, dolma kalemle, el yazısıyla. Eve gelip anneme anlattım. Çantasından bordo Scrikss dolma kalemini çıkarıp verdi bana. Aynısının bir de siyahı vardı. Siyahında siyah renk, bordosunda da mavi renk mürekkep bulunurdu. “İşte kalem dedi, haydi başla bakalım.” Kalemi alıp kâğıdın üzerine eğildim, bir kaç sefer uğraştım  yazmadı kalem. Üüfff yazmıyor bu ya, ne diye dolma kalemler uğraştırırlar adamı, tükenmez kalem diye bir şey var. Ya bıktım ya bu öğretmen saçmalıklarından, dedim. Annem karşımda oturuyordu, gülümsedi bana. “Herhalde öğretmenin bilerek verdi bu ödevi sana. Benim sabırsız kızım, sabır konusunda sabırlı olabilecek mi, diye.” Annemin benimle dalga geçmesi sinirimi biraz daha artırdı sesimi yükselttim. Annem duymamış gibi yaptı. “Güzel evladım bağırarak hiç bir şeyi çözemezsin. Senin sinirin kaleme değil bence, ne yazacağını bilmiyorsun yanılıyor muyum?” Ansızın gelen bir soruyla suç üstü yakalamıştı beni annem. Ne diyeceğimi şaşırmıştım, o devam etti. “ Dolma kalemler de insanlar gibidir, ilgi isterler biraz. Fakat bu ilgiyi göstermek için de sabırlı olmak gerekir. Ben iş yerinde masadakileri kullandığımdan bir haftadır elindeki kalemi ihmal ettim. O da küstü bana, yazmıyor şimdi görüyor musun? Akşamları sana sürekli somurtsam, sen sabah giderken beni öpüp uğurlamasan, birbirimize sabırlı davranıp gözümüz gibi bakmasak sen de küsmez misin bana?” Hiç tereddüt etmeden cevap verdim. Küserim tabi. “Belki de dolma kalem küserek, ilginin, sabrın, itinanın hayatta ne denli önemli olduğunu anlatıyor sana. Ha bak bir şey daha sabırsızlığa dayanamayan dolma kalemin küsmesiyle ilgili bir kompozisyon yazmanı da istiyor olabilir.” Bunu duyunca gözlerim parladı. Peki ama onunla barışmak, bizi yanlış anladığını söylemek için ne yapmalıyız? Barışırsak yeniden yazar değil mi, diye sordum. “Yazar tabi, çok sıcakkanlıdır dolma kalemler kin falan tutmazlar hiç. Haydi banyoya götürelim onu bir yıkansın. Haftanın çamurunu, yorgunluğunu atsın üstünden. Yazar o zaman ki şaşar kalırsın.” Annem kalemin nasıl yıkandığını öğretti bana. Sonra “Onu sen yıkadın, artık senden ayrılırsa çok üzülür. Bundan sonra senin olsun.” dedi. Kompozisyonu yazdım. Edebiyat öğretmenim sabır hakkında söylediklerime bayıldı. Bakanlığın kompozisyon yarışmasına ille de katılmamı istedi. Katıldım, birinci seçildi kompozisyonum, siyah renkli bir Scrikss kazandım. Annem gibi bordoya mavi, siyaha siyah mürekkep çektim hep.

 Ayşen Hoca, başıyla masanın üzerindeki bordo ve siyah dolma kalemleri gösterdi.

 -Hocam, gerçekten mi? Onlar mı?

 – Evet, bordo olan anneminki, diğeri benimki. Bunca yıldır sabırla yazıyorlar, her yazdığımda annemin sabır öğüdünü hatırlatıyor bana. Çok vefalılar, ben onlara bakıyorum, onlar bana. Son bir şey daha.

 Ortadaki çekmeceden bir kutu çıkardı Ayşen Hoca.

 -Yarın doğum gününde verecektim Aslı. Nedense şimdi tam zamanı gibi geldi bana. Açsana!

 Masadaki bordo dolma kalemin aynıydı.

Bu içerik marka elçimiz Hasan Hüseyin Bahadır tarafından kaleme alınmıştır.

Back To Top
Ara